25 Mart 2012 Pazar

Kirli Beyaz

İrmik helvası gibi ağızda dağılan anılarımız vardı. Tatlı ama bir o kadar da hüzünlü. Yeşil tonlarda başlayıp da pembeye doğru giden güzel günler, şimdi renkten yoksunlar. Hatırlar mısın bilmem; "Sözler şeffaftır." demiştim bir gün sana. Gerçekten de öyledir. Dikkatli baktığın sürece her sözün ardında yatanı görebilirsin. "Görmeden inanmam." demen bir şey ifade etmez. Duyduğuna değil de gördüğüne inanırsın, eğer dikkatli bakarsan.

Renkler diyordum, ama senin renklerin değil; kirli, beyaz lekeli hayatların soluk renkleri bahsettiğim. Hani MFÖ'nün bir şarkısında bahsettiği gibi; "Deniz masmavidir, ne güzel ama insanlar görmez bazen.". Denizin rengi soluk, güneş ışığı soğuk geliyor artık. Kimse görmüyor zira denizi. Güneşi de arayan yok zaten.

İstanbul deyince ilk aklıma gelen şeydir Haydarpaşa'da denize karşı oturup sıcak bir çay içmek. Gerçi artık yolumuz da geçmiyor Haydarpaşa'dan, geçemiyor. Anlayacağın, görmek isteyene de göstermiyorlar denizi.

Neyse, demem o ki; büyüdükçe soluklaşıyor hayat. Oysa ben küçükken böyle hayal etmemiştim yetişkin olmayı. Sevdiğimiz içecek bile turuncu portakal suyuyken, kirli beyaz rakıya dönüverdi farkına varmadan.

Ha bir de; asıl söyleyeceğim şeyi unutuyordum sana. Büyüme çocuk. Hazır olduğu gibi görebiliyorken renkleri, tadını çıkar. Zira büyüyünce bir boka benzemiyor dünya. Anılar bile renklerini kaybediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder