28 Mayıs 2013 Salı

"Ben onu demek istemedim."

Uzun süredir farkında olduğum bir durum var. İkili ilişkilerde yaşanan sorunlar genel olarak aynı çerçeve içinde. Roller, kişiler farklı olsa da yapılan hatalar ve yaşanan anlaşmazlıklar hep aynı.

En sık karşılaştığım sorun ise yanlış anlaşılma (Sanırım bu sorun benden kaynaklanıyor.). Anlatılan şeyin karşınızdaki kişi tarafından farklı yorumlanması ve o kişinin, bu yanlış anlama üzerine düşündükçe bunu kendi içinde bir sorun haline getirmesi... Öyle ya da böyle, bu sorun kişinin içinde kalmaktan çok, iki kişinin arasında büyümeye başlıyor hiç zaman kaybetmeden. Siz bambaşka şeyler düşünüp konuşmaya başlıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz konu çoktan sizin kontrolünüzden çıkmış, şarampole doğru ilerlemekte! Durdurmak istiyorsunuz ama nasıl bir hamle yapmalısınız bilmiyorsunuz. Karşınızdakini ne kadar iyi tanıyorsanız tanıyın, yaptığınız hamle o konuşmanın şarampole yuvarlanmasını engelleyemiyor genelde.

Özetlemek gerekirse..

Siz, her şey yolunda giderken, sizin için her şeyi yolunda tutan kişiye arka koltuktan bir şeker uzatıyorsunuz; iyi niyetle yaptığınız bu hareketin ardından direksiyondaki kişi -korku refleksiyle ya da dikkatini dağıttığınız için- direksiyon hakimiyetini kaybediyor.

Ne yapsanız boş...

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Üç Elma

Bir varmış, bir yokmuş...

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...

Yani çok eskiden, mutlu bir çocuk varmış.

Çocuk olmanın mutlu olmaya yetmediği bir ülkede, mutluluğun çocuğa dönüştürdüğü bir adammış aslında bu çocuk.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Sonrası iyilik güzellik

Ah, buradaymışsın!

Benim burada olduğumu bilmediğini biliyorum. Bilsen burada olmazdın zaten; onu da biliyorum.

Hatırlarsın; ikinci yeni sevişmelerimin öznesiydin bir zamanlar. Ben insanlık tarihinin en garip akımında kaybolmuşken, sen fütüristik hayatındaki dişlilerden biri olmuşsun artık belli ki.

Oysa ben geçmiş zamanın derinliklerindeyken, çok farklı hayal etmiştim şimdiki zamanı. Sen, şimdi uzaktan selamlamak maksadıyla kaldırdığın o kadehi benim kadehimle tokuşturacak, her yudumda genişleyen bir gülümsemeyle bana bakıyor olacaktın.

Gelecek zamanın yalanları bitmez, bilirsin. Gelecek zamanın hikayesiyiz artık biz.

O uzak masada, ağzından çıkan sessiz kelimeler bir anlam ifade etmese de okuduğum o dudaklar destan yazıyorlar bu gece. "Bir destan bu dudakları yazmalı." diyorum kendi kendime.

Sonrası sessizlik, pişmanlık ve utangaçlık.

Ben masamda otururken sen ağır ağır kalkıyorsun artık. Gece de bizim gibi bitiyor yavaş yavaş. İkinci yeni cümleler doluyor ağzıma sana baktıkça.

Gözlerini kaçırıp çıkıyorsun kapıdan. Kelimeler de ağzımdan çıkıveriyor o an:

"Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar. Gitsinler."

Şiirin gerisi bizi anlatmıyor artık. Biz bir şiirin ilk iki dizesi ediyoruz ancak.