24 Eylül 2010 Cuma

Kim bilir?

Kim bilir kaç kişinin hayatından geçtik doğduğumuz günden beri.

Acaba kaç kişinin dolabında yıllardır duran bir bebeklik fotoğrafımız var? Kaç fotoğrafta arkadaki kalabalıkta göründük? Kimlerin anılarına ortak olduk farkında bile olmadan?

Kaç kişiye yol tarif ettik, kaç kişiye yol sorduk, kaç kişiye yardım ettik karşılık beklemeden?

Tanıdığımız, tanımadığımız kaç kişiyi üzdük, ya da kaç kişi mutlu ettik? Kaç kişiyi ağlattık istemeden?

Kaç kişiye çarptık, çarpıldık isteyerek ya da istemeyerek, kim bilir...

Kaç kişi kaldı aklımızda peki? Kaçına değer verdik, kaçı değerini yitirdi?

Kaç kişiyi sildik, sildiklerimizin yerine kimleri yazdık, kim bilir...

Kaç kişiden kaçtık köşe bucak, kaç kişiye en beklenmedik zamanda en kuytuda yakalandık tekrar tekrar?

Kaç kişiden kaçar gibi yaptık, arkamızdan geliyor mu diye başımızı çevirip kontrol ederek? Kaç köşede bekledik bir daha geçsin önümüzden diye?

Peki ya kaç kişiye değdi tenimiz, kaç kişiye değdi emeklerimiz?

Kim bilir...
Görsel: fab (fablamaca.blogspot.com)

18 Eylül 2010 Cumartesi

Cafe Del Mundo - Quiz Night: Slumdog Millionaire



Tarih: 16.09.2010
Mekan: Cafe Del Mundo
Tüm hazırlıklarımızı yapmış, yılda bir yapılan 1000 TL ödüllü Quiz Night - Slumdog Millionaire etkinliği için Del Mundo'daydık. Bu sefer diğer Quiz Night etkinliklerinde olduğu gibi büyük ödül bir şişe Olmeca Tequila değil, tam 1000 TL'ydi! Soru sayısı da diğerlerinde olduğu gibi 30 değil tam 50'ydi! Ben, Tolga, Alper, İpek, Elif, Sinan ve her ne kadar ekibimizin içinde görünmese de manevi desteğiyle bizi yalnız bırakmayan Panzer Erdem'den oluşan ekibimiz My Ding Ding Dong'un hedefi tabii ki birincilikti!
Yarışma için yanımızda iki dizüstü bilgisayarımızı, defterimizi, kalemimizi, fotoğraf makinelerimizi, telefonlarımızı getirmiştik herkesin yaptığı gibi. Her türlü desteğin alınmasının serbest olduğu, hızlı olanın, doğru hamleler yapanın kazanacağı bir yarışmaydı bu! Soruların çoğu internet desteğiyle bulunamayacak şekilde hazırlanmıştı. Coğrafya, bayrak bilgisi, müzik, resim, sinema, futbol, basketbol, edebiyat ve daha birçok alanda hazırlanmış sorulara karşı artık hazırdık!
Sorular gelmeye başlamadan önce ben ve Alper, birer dizüstü bilgisayarı önümüze alıp araştırma görevini üstlendik. İpek de daha önceki Quiz Night'larda olduğu gibi soru yazıcılığı görevini yerine getirmek üzere defterini ve kalemini hazırlamıştı.
Yarışma büyük bir heyecanla başladı. İlk sorulara verdiğimiz cevapların doğruluğundan şüphemiz olmadığından heyecanımız da, 1000 TL'yi kazanacağımıza olan inancımız da gittikçe artıyordu. Tolga, Elif ve Sinan birçok soruya araştırma ihtiyacı duymadan cevap vererek bizim işimizi kolaylaştırıyordu. Biz de görevimizi hakkıyla yerine getirmek için uğraşıyorduk. Önemli olan 1000 TL değil, onlarca grubun katıldığı bu yarışmada zirveye oynamaktı!
Zaman ilerledikçe daha zor sorular gelmeye başladı. İnternet aşırı yüklenmeden dolayı birkaç dakikada bir kesilirken; biz, bağlanabildiğimiz zamanlarda elimizden geldiği kadar hızlı tarıyorduk siteleri. Tolga gelen sorular hakkında yapılacak arama konusunda bana yardımcı olurken, Elif de sorular hakkında sahip olduğu fikirleri bizimle paylaşarak cevaplara daha hızlı ulaşmamızı sağladı. Sinan ve İpek, bir yandan verilen cevap kağıdına cevapları hatasız aktarmaya çalışırken bir yandan da soruları takip ederek bize yardımcı oldular. Ekip o kadar iyiydi ki, her konuda en az birimizin fikri vardı.
Son soru da geldikten sonra artık bütün Del Mundo'yu heyecan sarmıştı. Biz son araştırmalarımızı yapmaya çalışırken, Alper ve ben en az birer cevaba daha ulaşmak üzereyken internetin bir daha düzelmemek üzere kesilmesi canımızı biraz sıksa da umudumuzu kaybetmemiştik. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Cevapları, ardından da kazananları görmek için sabırsızlanıyorduk.
Bir süre sonra ekranda "Cevaplar" yazısını gördük. Kim, ne işle uğraşıyorsa bırakıp cevaplara odaklanmıştı artık. İlk sorularda hatamız yoktu. Cevaplar açıklandıkça yanlışlarımızın sayısı artıyordu. Yanlışlarımız, cevapsız bıraktıklarımızla birleştikçe umudumuz azaltıyordu.
Açıklanan son cevabın ardından, cevapsız bıraktığımız soruların yanına tam 14 yanlışı da ekleyince beklentilerimiz azalmış, sonuçları görmek için beklemeye başlamıştık.
8.-9.-10. olarak Varuna'da kahvaltı kazananlar belli oldu önce.
Ardından da 7. ve 8. olarak şişe şarap kazanan ekiplerin adları açıklandı.
5. ve 6. olarak metrelik bira kazanan ekipleri de gördükten sonra heyecanımız artmaya başladı. "Acaba ilk 10'a giremedik mi" diye düşünenimiz de oldu, "N'oluyor lan kazanıyor muyuz yoksa?" diyenimiz de.
4. olup bir şişe Sex on the Beach kazanan ekip de biz değildik.
3. olup bir şişe Olmeca Tequila kazanan ekip sevinç çığlıkları atarken bizi stres basmış, "N'oluyor lan?" sorusunu soranların sayısı artmıştı. (Bu kişilere ben de dahildim, evet.)
Ekranda, 2.liği elde edip bir şişe Chivas Regal Whisky kazanan ekibin, yani My Ding Ding Dong'un adını okuduğumuzda önce bir anlık şaşkınlık, ardından ise büyük bir sevinç yaşadık!
1.liği ise Eskişehir Anadolu Lisesi 2002 mezunları almıştı, centilmence alkışlamak istedik ama herhalde kendileri bu işi o kadar ciddiye almışlardı ki en üst kattaki eğlenceyi yaşayarak yarışmak yerine, alt katta 4 laptopla harıl harıl soruları çözmeye vermişlerdi kendilerini. Bu yüzden onları alkışlayamadık.
Gecenin sonunda Elif'in evine gidildi ekip halinde. Kazandığımız Chivas Regal'in tadını çıkardık, dibini görene kadar!
Katıldığım ilk Quiz Night'tı ve gerçekten çok eğlenceliydi! Bütün gece birlikte yaşadığımız heyecan ve kazandığımız ikincilik için hepinize teşekkürler Tolga Örnek, Alper İduğ, İpek Kardeşler, Elif Mermer, Sinan Kut ve Panzer Erdem!

14 Eylül 2010 Salı

Stockholm Sendromu


"Bu sendroma adını veren olay 1973 yılında Stockholm'deki başarısız bir soygun girişimi sonucu ortaya cıkmıştır. Kreditbanken isimli bir bankayı soymaya kalkan soyguncular kuşatılınca bankada bulunan 4 kişiyi rehin almışlar ve altı gün boyunca direnmişlerdir. Altı günün sonunda polis operasyonu sırasında rehineler kurtarılmaya aktif olarak direnmişlerdir. Daha sonra ise soyguncular aleyhine tanıklık etmeye de yanaşmamışlardır; hatta para toplayıp savunmalarına yardımcı olmuşlardır. Bu olaydan sonra psikolojide benzer rehine-rehinci olaylarındaki yakınlaşmaları tanımlamak için kulanılan bir deyim haline gelmiştir.
(eben, 30.05.2002 19:53 ~ 06.06.2002 23:09)"

Aşk dediğimiz şey bir tür Stockholm Sendromu.

Hayatınıza beklemediğiniz anda giren, hayatınızı altüst eden kişiye sevgi beslemek, ona bağlanmak, onun iyiliği için emek vermek ve hatta onun size kötülük yaptığını iddia eden insanlara karşı onu savunmak...

"Ben kalbimin öyle attığını daha önce hiç hissetmemiştim." demişti bir arkadaşım. Olay da buydu zaten, asıl özlenen kişiler değil, hissedilenlerdi. Ama o hissedilen duyguları da O'ndan başka birinde bulmak istemeyişimizdi bizi bağlayan. O, hayatımıza beklenmedik bir anda girmiş, bizi rehin almış, bir süre direnmiş ama sonrasında teslim olmuştur. Biz ise onun yaptığının kötü bir şey olduğunu görmek yerine inatla onu savunmuşuzdur.

"Böyle olmasını o istemedi."
"O aslında böyle şeyler yapacak bir insan değil."
"Hayır, o beni rehin almadı"
"Hayır onun amacı benim canımı yakmak değildi."

Kalbimiz aklımızın önüne bir set çekmiş, bizi gerçeklerle yüzleşmekten alıkoymuştur. O, bizim canımızı yakmış, hatta canımızı almış gitmiştir.


Biz yeniden canlanırız, yeniden rehin alınırız. Rehin alınmak için doğmuşuz sanki. Hatta rehin alınmak için ölebiliriz.

3 Eylül 2010 Cuma

Eskişehir'e Gittim, Bir Ara Dönerim

Nihayet!

Radikal bir kararın, iki yıllık planın ve bir yıllık çalışmanın ardından Eskişehir'e gidiyorum! Yeni bir başlangıç için hiçbir zaman geç değil!

İki yıl önce, sınav sistemimiz henüz sayısal sınıftan mezun bir öğrencinin sözel bir bölüme yerleşmesine izin vermiyorken vazgeçmiştim İstanbul Üniversitesi'nden. "Öyle ya da böyle başka bir bölüm, istediğim bir bölüm okumalıyım." demiştim kendime. Bu düşünceyle güzel sanatlar için yetenek sınavına hazırlanmaya başladım. Çizim çalışmaları iyi gidiyordu. En azından insanlar çizdiğim kişinin kim olduğunu çok rahat anlayabiliyorlardı.

Yıl bitti, ben sınava girdim. Ya istemediğim sayısal bölümlerden birini seçecektim, ya da yetenek sınavına girip istediğim bölümlerden biri için çabalayacaktım. Sınav sisteminin değiştiği kesinleşti tercih zamanı. O zamanki kız arkadaşım "Eğer bir sene çalışıp istediğin bölüme girme şansın varsa tercih yapma." demişti. Biraz da ondan destek alarak, aileme o sene tercih yapmayacağımı, sonraki sene istediğim bir bölüme girmek için çalışacağımı söyledim. Biraz söylenseler de -ki haklılar söylenmekte- destek verdiler her zamanki gibi. Dershaneye gittim, aynı zamanda çalıştım. Kazandığım parayla dershane taksitlerimi ödedim. Çok fazla ders çalışmadım, itiraf ediyorum. Ama girdiğim derslerden maksimum faydayı sağladım. Sınavdan önceki ay son bir tekrar yaptım baştan sona.

Nisan ayındaki YGS sınavından çok iyi sonuçlar bekliyordum, ama "5 yanlış 3 boş" olması gereken sonuç "13 yanlış 3 boş" olarak geldi. İtiraz için muhatap bulamadığımdan, "Önümüzdeki maçlara bakacağız." diyerek LYS'ye hazırlanmaya başladım. Bir ay kala yaptığım son tekrar sayesinde LYS'den, dershanedeki denemelerime göre neredeyse iki kat daha başarılı bir sonuç elde ettim.

Puanlar açıklandı, tercihler yapıldı (Evet, ilk üç tercih Eskişehir'di.). Ben sonuç olarak Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nin İletişim bölümünü kazandım. Bundan önce yaptığım tüm hataların üstünü karalayarak (çizerek, ya da üstüne sünger çekerek falan değil), o hataları yaptığım defteri de çöpe atarak, tertemiz bir deftere geçiyorum.

Şehrin adı "Eski" olsa da, benim için yepyeni bir başlangıç...

Zordu gerçekten, ama "ben yaptım, oldu".

Yapamazsın diyen çok kişi vardı. Kendilerine buradan selam ediyorum.

Baran Aşıkhasanoğlu
03.09.2010
12:26