7 Ekim 2012 Pazar

Yokkuşağı

Güneşin etrafında dolaşan sinekler, yıldız yağmurları, ay tutulması ve gökten düşen bir takım renkler...

Uçuşan sesler yakalıyorum. Bir elimde kalem, diğer elimde kırmızı. Sesler renklere dönerken zihnimde, ben dünyayı boyuyorum düşüncelerimle. Öyle ki; denizler turuncu, gökyüzü turkuaz, ağaçlar ise hala yeşil bende. Sen şeffafsın, bunu bil. İçini görebildiğim şekilde değil ama. İçin de şeffaf. O kadar yoksun ki bu renklerin içinde, o kadar olmaz.

Her telden, her metalden tat var ağzımda. Dalgalarımda zil sesleri var. Hepsi o kadar ayrı, o kadar net çalıyor ki her kıyıya vuruşta, sen olsan kulaklarını tıkardın bu güzellik karşısında. Gözlerini kapatmazdın, hayır. Çünkü o kadar güzel ki renkler, o kadar olur.

Şimdiyse biraz kırmızı, sadece biraz kırmızı lazım bana. Renklerimin solmasını sadece o engelleyecek, biliyorum. Ama kırmızı tutuluyor. Kırmızıyı güneş tutuyor hep. Kırmızı o kadar gerçek, o kadar hayat ki, o kadar işte.