2 Mart 2012 Cuma

Aslında

Hayatımızın içinde olması gerektiğini düşündüğümüz, ama bir türlü hayatımızın içinde tutamadığımız şeyler oluyor zaman zaman. Bu "şey"ler bazen bir insan, bazen bir duygu, bazense maddiyata dayalı herhangi bir varlık...

İnsan neyin eksikliğini hissediyorsa, o yönde adımlar atıyor. Bu durum, doğuştan kör birinin renkleri anlamaya çalışması gibi oluyor bazen. Bazense görme yetisini sonradan kaybetmiş bir adamın renkleri acıyla hatırlaması gibi... O renkleri tekrar görebilmek için çok küçük bir ihtimal bile olsa; her şeyi hiçe sayıp o küçük ihtimalin peşinden gitmesi gibi...

Bazen düşünüyoruz da, "keşke olsa" dediğimiz şeyler hayatımızda öyle güzel bir yer bulacak ki; sanki tek parçası kayıp olan çok bin parçalı bir yap-bozun son parçası kanepenin altında bulunmuş gibi bir etki yaratacak bizde.

Ama olmuyor işte.

Bazen düşünmeyi bırakıp gerçeklere bakıyoruz da,
şarkının sözleri var aslında ama
şarkının içinde değil.

Sözün müzikten ayrıldığı yerde durup, giden sözlere el sallamak bizim yaptığımız.


BaBa ZuLa'nın "El Filan Sallıyorum" parçasında olduğu gibi.

Söz aslında var ama, şarkının içinde değil.


Şarkının sözleri ise şöyle;

Ellerimde bir sigara, bir çakmak.
Yakmaya çalışırken bile yaptığım yine zamandan çalmak.
Hareket her zaman iyi,
Ama sabit duran tarafa elinin tersiyle vurmamalı be hayat.
Ya da gidenler yanlarında çöplerini de taşımalı.
Yoksa bakmayı ben de severim, ama bakakalmak kesinlikle bambaşka oluyor.

Soğuk demir, mekanik gürültü, tren sesi.
Gidişat daha çok oryantal memleket ezgileri.
Çıkış noktasında ise şehrin kütlesi duruyor kaskatı.
Zaman dursa ne âlâ.
Ama giden gidiyor çatır çatır.
Bense n'apıcam?
Sırf öyle olması gerektiği için vazifemi yapıyorum.

El filan sallıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder