15 Eylül 2013 Pazar

Âmâ

görece karanlık bir mezarlıkta,
tavuk karası, soğuk tiryakisi bir çocuk
ki
çocuğun içinde senden benden çok ölü.

görece geç bir saatte,
yalnızlıktan korkan yalnız bir adam
ki
adamın ruhu dar, nefesi yok.

görece dar bir yolda,
bacakları uzun, adımları kısa bir gölge
ki
gölge, yalnızlığın en belirgin öğesidir sokakta.

ve görece eksik bir kadın,
sorsan aşıktır yalnızlıktan korkana.

ki
aşk bile görecelidir,

nasıl seversin diye
sorarlar adama.

5 Eylül 2013 Perşembe

Tellal Develer ve Berber Pireler Zamanında

Hayatım bu ormanlarda geçti. Avlanmayı, hayvanları, bitkileri, ağaçları bu ormanda öğrendim. Çocukluğumdan beri şuradaki çınar ağacının gölgesinde dinlenirim öğlen vakitleri. Çocukken ne kadar da yeşildi bu orman, bu çimenler. Sahi, büyüdükçe kaybeder miyiz renklerimizi? Neyse, ne diyordum? Hah! Rüzgar bir başka eser bu ormanda. Çiçeklerden bir parfüm gibi sarar insanı. Masmavi nehirlerin üzerinden gelen çiçek kokularıyla hayat bulurum burada. Şehirde olandan çok daha farklı bir hayat.

Prens olmak sanıldığı gibi güzel bir hayat getirmiyor insana. Ben hayatın ne demek olduğunu burada öğrendim. Ünvana duyulan saygı yerine, verilen sevgiye gelen karşılığı tercih ettim hep. Bir hayvanın arkadaşlığını, bir insanın önümde eğilmesine yeğlerim.

Neyse işte...

Burada böyle güzel bir hayat var.

Dikenler de var elbet, ve yaralanmayacağını garanti edemem. Canın yanacak belki ama hayatı iliklerine kadar hissedeceksin, sana söz veriyorum.

Haydi Rapunzel, uzat altın sarısı saçlarını!

4 Eylül 2013 Çarşamba

Bir Cümle Yeterli

Bazen, birine ithaf etmek için değil de, rahatlamak için farklı bir şeyler yazayım diyor ve hazır bu ruh haline girmişken hemen yazmaya koyuluyor olsam da, ne üzerine yazacağıma karar veremeyince gittikçe uzayan, bulanıklaşan ve uçuşan düşünceler arasında çaresizce gidip gelmek bir kenara, giriş cümlesinin ve hatta kelimesinin ne olacağına bile karar veremezken, karmaşık ve çok renkli düşüncelerimin içinden birkaç aciz kelimeyi cımbızlayıp da olmayan derdimi anlatmanın ilgi çekici bir yolunu bulma çabasına girmek yerine o karanlık düşünce ormanının içerisinde kayboluyormuşum gibi hissetmek, jöle kıvamına gelmiş beynimin derinliklerinde pervasızca gezinen anlamsız kelimelerin peşinden küçük, yaramaz bir çocuk gibi koşturmak ve sadece yirmi dokuz Latin harfi kullanarak ne kadar çok düşüncenin net şekilde ifade edilebildiğini fark etmek ne kadar hoşuma gitse de, bu sıkılmış, daralmış ve yalnız adamın, şu anki tuhaf ruh halinden geriye iz bırakan bir eser bırakması gerektiğini düşünüyor ve sırf günün şu boş ve hala karanlık olan "sabaha karşı" vaktinin ne kadar derin, ne kadar yalnız olduğunu anlatmak için elime bir kalem ve bir kağıt alsam mı diye kara kara düşünürken aklıma çok tuhaf ve bir o kadar da saçma bir fikrin gelmesi sonucu, içinde dilimizde bulunan yirmi dokuz Latin harfinin de bulunduğu, tek cümlelik ama alabildiğine uzun, uzun olduğu için de karmaşık ve anlaşılmaz bir yazı yazarken buluyorum kendimi.