22 Mart 2012 Perşembe

Yol Hikayesi

Yanılgılarımızın üstüne ne de güzel muhabbetler ederdik. Bir çift güzel gözün -ki her çift göz birilerine güzeldir- bir bakışının üzerine yazılmış satırlar ya da dizelerden yollar yapardık muhabbetlerimize. Arada bir de toz kalkmasın diye ıslatırdık o yolları.


Sahi, son dubleyi içeli ne kadar oldu? Hâlâ çakırkeyif misin? Bir tek ben mi ayıldım da ayrıldım muhabbetten?


Peki ya mezeler? Ne zamandan beri acılı ezme sevmez oldun yahu? Önünde bir dilim peynir, yanında haydari... Ezme çöpe atılmış, son mezeler olması beklenen meyveler küflenmiş.


Ayılmayaydım iyiydi. Ayıldıkça fark ediyor insan muhabbetin de küflendiğini. Yeşil-siyah kelimelerden, kadife dokusunda cümleler kuruluyor masada.


Ben ayılıyorum, senin kafan hâlâ güzel.


Sonra sen masanın altından bir ufak daha çıkarıyorsun. Kendine dolduruyorsun, ben ayık ayık sana bakıyorum.


Saatten hiç haberim yok. Tek bildiğim, üç dubleyi baş ağrısı geçiyor şu anda. Şu baş ağrısı var ya? İşte o, gecenin bittiğinin kanıtıdır benim için. Yorgun argın çıkıp, alnıma rüzgârı yiyerekten eve gitmenin vaktidir artık.


Çıkıyorum kapıdan, birkaç dizeden yol yapıyorum kendime:


"Ben bu şiiri yazdım akşamüzeri,
Aklımda 'Define Adası'nın ilk sözleri;
Başkalarının hayatını da ilerde söylerim.
-Yine görüşelim!
-Görüşelim!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder