17 Kasım 2012 Cumartesi

O Sırada, Bilinmeyen Bir Galakside

İki renk var, görüyorum. Gördüğüm deniz, gördüğüm güneş sanki senin içinde. Ama güneş dediğim ışık değil, ateş. Deniz dediğim su değil, sadece mavi. Üzerinde yaşam olup olmadığı merak edilen bir gezegensin sen. Bense, yıllar önce amatör bir gök bilimci tarafından fark edilip isimlendirilmiş, etiketli bir göktaşıyım.

Çok galaksi gezdim, çok yörünge çizdim yıllar boyu. Çok fazla gezegen gördüm, çok fazla yaşam.

Kimi içine çökmüş, kimiyse çevresinde devasa gezegenler döndüren yıldızlar gördüm.Yandıkları için mi kimse yaklaşmıyor, yoksa kimse yaklaşmıyor diye mi yanıyorlar, bilmiyorum.

Çıplak gözle görebileceğin kadar yakınından geçiyorum ilk kez. Ömürde bir kez bu kadar yakın olabiliyormuşuz, gök bilimciler böyle söylüyor.

Çarpışmazmışız, öyle diyor yine gök bilimciler. Ben senin yakınından geçip gidermişim. Belki bir-iki med cezir yaratırmışım okyanuslarında. İçinde yüzdüğüm boşluktaki hayatıma son vereceğini bile bile çarpmak istediğim tek gezegensin sen. Ama çarpmazmışım, çarpamazmışım. Senin çekimini çekirdeğime kadar hissediyorken, boşluğa doğru süzülmek zorundaymışım.

Gözümü senden ayırıp boşluğa bakıyorum arada bir. Gözle göremeyeceğin kuyruklu yalanlar dönüyor etrafında, bilesin. Muhtemelen haberin yoktur senin. Bazı şeyleri söylemezler çünkü gök bilimciler.

Sanki yavaş yavaş yaklaşıyoruz birbirimize. Atmosferin yüzeyimi yakıyor.

Anlayacağın, gök bilimcilere bile güven olmuyorken, çarpışmayacağımızın sözünü veremiyorum.

Yaklaştıkça yanıyorum...

Yandıkça yaklaşıyorum...

Yaklaştıkça...