6 Ekim 2010 Çarşamba

Zihnimin Dört Duvarı

Hayatımız duvar örmekle geçiyor. Her saniye yeni bir tuğla koyuyoruz duvarlarımızı yükseltmek ya da sağlamlaştırmak için. Her birimizin birer kalesi var ve biz kendimizi çevremize daha güçlü göstermek için bu kaleleri gün geçtikçe daha ihtişamlı hale getirmeye çalışıyoruz.

Duvarlarımız olmadan zayıfız. Mutluymuş gibi yapıyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz... Güçlü görünüyoruz bu şekilde. Kendimizi zayıf göstersek, bir saniye bile duvarlarımızı indirsek, içeriye hücum edecek anıların, duyguların haddi hesabı yok çünkü!

Duvarlarımızın dışında, içten içe ulaşmak istediklerimiz de var elbet. Belirsiz aralıklarla onları elde etmek için harekete geçtiğimizde kendi duvarlarımıza çarpmamız da bu yüzden. Onlara her ulaşmak istediğimizde başımıza saplanan ağrı da bu darbe yüzünden işte!

Kalemiz ne kadar sağlam olursa olsun, her birimiz yalnızız. İsterseniz kendinize Babil Kulesi gibi devasa bir kule inşa edebilirsiniz. Eserinizle övünebilirsiniz bile. Ama içeride yalnız başınıza çürüdüğünüzü farkettiğinizde iş işten geçmiş olacak.

"Bir önerin var mı?" diye sorarsanız, size tek bir cevabım var:

Ben her gün, her saat, her saniye kendi duvarlarına çarpa çarpa her tarafı çürük içinde kalmış bir adamım. Bir çözüm bulacak olursanız, lütfen beni de haberdar edin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder