tag:blogger.com,1999:blog-29040210769370376632024-03-13T14:56:09.975+03:00Bedevi'nin Seyir DefteriBaran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.comBlogger67125tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-64646194101372183042013-09-15T05:51:00.000+03:002013-09-15T05:51:05.408+03:00Âmâgörece karanlık bir mezarlıkta,<br />tavuk karası, soğuk tiryakisi bir çocuk<br />ki<br />çocuğun içinde senden benden çok ölü.<br /><br />görece geç bir saatte,<br />yalnızlıktan korkan yalnız bir adam<br />ki<br />adamın ruhu dar, nefesi yok.<br /><br />görece dar bir yolda,<br />bacakları uzun, adımları kısa bir gölge<br />ki<br />gölge, yalnızlığın en belirgin öğesidir sokakta.<br /><br />ve görece eksik bir kadın,<br />sorsan aşıktır yalnızlıktan korkana.<br /><br />ki<br />aşk bile görecelidir,<br /><br />nasıl seversin diye<br />sorarlar adama.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-20286969809477725612013-09-05T04:09:00.000+03:002013-09-05T04:16:50.422+03:00Tellal Develer ve Berber Pireler ZamanındaHayatım bu ormanlarda geçti. Avlanmayı, hayvanları, bitkileri, ağaçları bu ormanda öğrendim. Çocukluğumdan beri şuradaki çınar ağacının gölgesinde dinlenirim öğlen vakitleri. Çocukken ne kadar da yeşildi bu orman, bu çimenler. Sahi, büyüdükçe kaybeder miyiz renklerimizi? Neyse, ne diyordum? Hah! Rüzgar bir başka eser bu ormanda. Çiçeklerden bir parfüm gibi sarar insanı. Masmavi nehirlerin üzerinden gelen çiçek kokularıyla hayat bulurum burada. Şehirde olandan çok daha farklı bir hayat.<br />
<br />
Prens olmak sanıldığı gibi güzel bir hayat getirmiyor insana. Ben hayatın ne demek olduğunu burada öğrendim. Ünvana duyulan saygı yerine, verilen sevgiye gelen karşılığı tercih ettim hep. Bir hayvanın arkadaşlığını, bir insanın önümde eğilmesine yeğlerim.<br />
<br />
Neyse işte...<br />
<br />
Burada böyle güzel bir hayat var.<br />
<br />
Dikenler de var elbet, ve yaralanmayacağını garanti edemem. Canın yanacak belki ama hayatı iliklerine kadar hissedeceksin, sana söz veriyorum.<br />
<br />
Haydi Rapunzel, uzat altın sarısı saçlarını!Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-91534662746996995742013-09-04T05:48:00.003+03:002013-09-04T13:39:53.610+03:00Bir Cümle YeterliBazen, birine ithaf etmek için değil de, rahatlamak için farklı bir şeyler yazayım diyor ve hazır bu ruh haline girmişken hemen yazmaya koyuluyor olsam da, ne üzerine yazacağıma karar veremeyince gittikçe uzayan, bulanıklaşan ve uçuşan düşünceler arasında çaresizce gidip gelmek bir kenara, giriş cümlesinin ve hatta kelimesinin ne olacağına bile karar veremezken, karmaşık ve çok renkli düşüncelerimin içinden birkaç aciz kelimeyi cımbızlayıp da olmayan derdimi anlatmanın ilgi çekici bir yolunu bulma çabasına girmek yerine o karanlık düşünce ormanının içerisinde kayboluyormuşum gibi hissetmek, jöle kıvamına gelmiş beynimin derinliklerinde pervasızca gezinen anlamsız kelimelerin peşinden küçük, yaramaz bir çocuk gibi koşturmak ve sadece yirmi dokuz Latin harfi kullanarak ne kadar çok düşüncenin net şekilde ifade edilebildiğini fark etmek ne kadar hoşuma gitse de, bu sıkılmış, daralmış ve yalnız adamın, şu anki tuhaf ruh halinden geriye iz bırakan bir eser bırakması gerektiğini düşünüyor ve sırf günün şu boş ve hala karanlık olan "sabaha karşı" vaktinin ne kadar derin, ne kadar yalnız olduğunu anlatmak için elime bir kalem ve bir kağıt alsam mı diye kara kara düşünürken aklıma çok tuhaf ve bir o kadar da saçma bir fikrin gelmesi sonucu, içinde dilimizde bulunan yirmi dokuz Latin harfinin de bulunduğu, tek cümlelik ama alabildiğine uzun, uzun olduğu için de karmaşık ve anlaşılmaz bir yazı yazarken buluyorum kendimi.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-41045470589208772752013-08-20T02:01:00.000+03:002013-08-20T02:01:08.239+03:00Joker(<a href="http://bedevininseyirdefteri.blogspot.com/2011/01/mola.html" target="_blank">Mola</a> ve <a href="http://bedevininseyirdefteri.blogspot.com/2012/02/kaldrm.html" target="_blank">Kaldırım</a> yazılarının devamıdır.)<br />
<br />
<br />
Arka cebindeki desteyle yola koyuldu çocuk. Evine gitmek için en uzun yolu seçti ve derin derin aldığı nefesini adımlarına uydurdu. Birilerinin yan, birilerinin ise arka ceplerinde olan yüksek binaların arasından yürüdü.<br />
<br />
Bir süre sonra yoruldu. Küçük bir parkın kenarında kalan bir banka oturdu. Cebindeki desteyi çıkardı, saydı. Kaldırıma bıraktıklarına rağmen on üçerden dört cins, elli iki kart tastamam ellerindeydi. Beklentileri hep tamdı çocuğun ve bundan hiçbir zaman şüphe duymamıştı.<br />
<br />
Gecenin geç vakitleri yaklaşıyordu artık. Bir sonraki günün mücadelesi için dinlenmek üzere evine dönmeliydi. Kaldırımdan, beklentilerinin mezarlığından yürümeye devam etti çocuk. Karanlık bir köşeden, tek lambası yanan çıkmaz bir sokağa döndü. Tek lambalı çıkmaz sokak, kimsenin geçmediği ve sonunda çocuğun evinin olduğu sokaktı.<br />
<br />
Yolunu bitirip evine girmek üzere karşı kaldırıma geçmek için asfalta adım attı. O adımla birlikte esen rüzgar, nereden geldiği belli olmayan bir kart düşürdü ayaklarının dibine. Eğildi aldı kartı çocuk. Karo kızıydı. Hemen cebindeki desteyi çıkarıp saydı. Elli ikiydi yine! "Teker teker kontrol etmeliyim." dedi. Sokağının tek lambasının altına koşup kartlara teker teker baktı. Karo kızı destede yoktu. Son karta geldiğinde şaşkınlıktan gözleri açıldı.<br />
<br />
Son kart jokerdi!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Doğumundan bugüne kadar ilk kez, hayatın beklenmedik güzellikler bahşedebildiğini gördü çocuk. Karo kızını gömleğinin cebine koydu. Diğerlerinden ayrı, diğerlerinden daha büyülü olduğuna inandı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-B22lRqXd-7s/UhKjOGg5VUI/AAAAAAAAAIU/Lsf-d69_jUU/s1600/il_570xN.448991630_5bs8.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="320" src="http://4.bp.blogspot.com/-B22lRqXd-7s/UhKjOGg5VUI/AAAAAAAAAIU/Lsf-d69_jUU/s320/il_570xN.448991630_5bs8.jpg" width="218" /></a></div>
Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-57209747867754501772013-08-09T02:56:00.000+03:002013-08-09T02:56:06.234+03:00Istanbul'a Deliriyorum, Gözlerim KapalıBen bir gecenin sonunda gökyüzüne bakıyordum ve dünyanın bütün sokak lambaları bana sönüyordu.<br />
<br />
Çok ışıklı, çok çatışmalı bir şehrin yükseklerinde bir binanın en yüksek katının geceleyin görülmeyen deniz manzarası eşliğinde çok yalnız, çok korkak, çok çaresiz bir çocuğu oynuyordum.<br />
<br />
Aldatıcı ışığa direnen yıldızları kaçırılmış bu gecede ben kendimle ilgili sorulardan bir tek "Okuduğumuzu anladık mı?" kısmına takılıyordum ve altını üstüne getirip defalarca okuduğum bilincimin anlaşılır bir tarafı olmadığı sonucuna ulaşıyordum.<br />
<br />
Evlerin sönen ışıkları eşliğinde kapanan gözlerimin perdelerine işlenmiş bir suretle bitiriyordum ben o zamanlar her geceyi. Nedense o gece, özlediğim surete rağmen kapanmayan gözlerim bana şehri izletiyordu. Ve ben, 15. yüzyıldan kalan bir tablonun en can alıcı figürleri gibi havada süzülen iki martı eşliğinde deliriyordum.<br />
<br />
Ya bir tek ben vardım ya da bir tek ben yoktum bu şehrin içinde.<br />
<br />
Delirmenin eşiğinde kapandı gözlerim. Gördüğüm suretin canlı gülüşü dudaklarında, heyecanlı bakışı gözlerindeydi her zamanki gibi. Bir insanın göz kapağını öpmesi ne kadar imkansızsa, o kadar imkansızdı işte o dudaklara ulaşmak o gece.<br />
<br />
Delirmenin eşiğinde bir çift dudaktan bile yoksundum. Uyumayı reddeden zihnimin bulanık derinliklerinde birkaç kuş yumurtası çatlıyordu ve ben bunun yeni bir hayatın habercisi mi, yoksa kırılan hayallerin bıraktığı izler mi olduğunu bilmiyordum.<br />
<br />
Delirmenin eşiğinde öylece duruyordum. Bundan sonrası alabildiğine delilik olsa ne güzel olur diyordum.<br />
<br />
Alabildiğine delilik, ne güzel.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-21337305624273674592013-08-04T05:13:00.001+03:002013-08-04T05:13:50.079+03:00Macera No -7-Bir insan bir şehri neden sever?<br />
<br />
Aydınlığıyla karanlığı bu kadar farklı olduğu için mi? Yaşadığı, gördüğü diğer şehirlerden daha fazla huzur verdiği için mi? Yoksa sadece aidiyet hissi midir insanı bir şehre bağlayan?<br />
<br />
Peki ya bir şehir bir insanı hiç sever mi?<br />
<br />
Cevabı bulmak için tek yol, gündüz parklarında oturduğun, caddelerinde yürüdüğün o şehrin tüm tekinsiz kaldırımlarını geceleyin arşınlamaktır belki de. Bıçaklanmadığı, gasp edilmediği ya da kapkaça maruz kalmadığı her gecenin sonunda daha bir inanır insan şehrin onu sevdiğine.<br />
<br />
Bir şehri sevdiğinde diğer şehirler çöl gibi gelir insana. Bir tek o şehrin yolları denizlere çıkar artık.<br />
<br />
Bundandır aslında bulduğum vahadan uzak kalamamam.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-32611907266467403292013-05-28T14:09:00.000+03:002013-05-28T14:09:27.335+03:00"Ben onu demek istemedim."Uzun süredir farkında olduğum bir durum var. İkili ilişkilerde yaşanan sorunlar genel olarak aynı çerçeve içinde. Roller, kişiler farklı olsa da yapılan hatalar ve yaşanan anlaşmazlıklar hep aynı.<br />
<br />
En sık karşılaştığım sorun ise yanlış anlaşılma (Sanırım bu sorun benden kaynaklanıyor.). Anlatılan şeyin karşınızdaki kişi tarafından farklı yorumlanması ve o kişinin, bu yanlış anlama üzerine düşündükçe bunu kendi içinde bir sorun haline getirmesi... Öyle ya da böyle, bu sorun kişinin içinde kalmaktan çok, iki kişinin arasında büyümeye başlıyor hiç zaman kaybetmeden. Siz bambaşka şeyler düşünüp konuşmaya başlıyorsunuz ve bir bakıyorsunuz konu çoktan sizin kontrolünüzden çıkmış, şarampole doğru ilerlemekte! Durdurmak istiyorsunuz ama nasıl bir hamle yapmalısınız bilmiyorsunuz. Karşınızdakini ne kadar iyi tanıyorsanız tanıyın, yaptığınız hamle o konuşmanın şarampole yuvarlanmasını engelleyemiyor genelde.<br />
<br />
Özetlemek gerekirse..<br />
<br />
Siz, her şey yolunda giderken, sizin için her şeyi yolunda tutan kişiye arka koltuktan bir şeker uzatıyorsunuz; iyi niyetle yaptığınız bu hareketin ardından direksiyondaki kişi -korku refleksiyle ya da dikkatini dağıttığınız için- direksiyon hakimiyetini kaybediyor.<br />
<br />
Ne yapsanız boş...Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-82651542911667323322013-05-25T00:23:00.000+03:002013-05-25T00:23:47.446+03:00Üç ElmaBir varmış, bir yokmuş...<br />
<br />
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...<br />
<br />
Yani çok eskiden, mutlu bir çocuk varmış.<br />
<br />
Çocuk olmanın mutlu olmaya yetmediği bir ülkede, mutluluğun çocuğa dönüştürdüğü bir adammış aslında bu çocuk.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-50782181335565183582013-05-16T04:43:00.001+03:002013-05-16T04:43:44.228+03:00Sonrası iyilik güzellikAh, buradaymışsın!<br />
<br />
Benim burada olduğumu bilmediğini biliyorum. Bilsen burada olmazdın zaten; onu da biliyorum.<br />
<br />
Hatırlarsın; ikinci yeni sevişmelerimin öznesiydin bir zamanlar. Ben insanlık tarihinin en garip akımında kaybolmuşken, sen fütüristik hayatındaki dişlilerden biri olmuşsun artık belli ki.<br />
<br />
Oysa ben geçmiş zamanın derinliklerindeyken, çok farklı hayal etmiştim şimdiki zamanı. Sen, şimdi uzaktan selamlamak maksadıyla kaldırdığın o kadehi benim kadehimle tokuşturacak, her yudumda genişleyen bir gülümsemeyle bana bakıyor olacaktın.<br />
<br />
Gelecek zamanın yalanları bitmez, bilirsin. Gelecek zamanın hikayesiyiz artık biz.<br />
<br />
O uzak masada, ağzından çıkan sessiz kelimeler bir anlam ifade etmese de okuduğum o dudaklar destan yazıyorlar bu gece. "Bir destan bu dudakları yazmalı." diyorum kendi kendime.<br />
<br />
Sonrası sessizlik, pişmanlık ve utangaçlık.<br />
<br />
Ben masamda otururken sen ağır ağır kalkıyorsun artık. Gece de bizim gibi bitiyor yavaş yavaş. İkinci yeni cümleler doluyor ağzıma sana baktıkça.<br />
<br />
Gözlerini kaçırıp çıkıyorsun kapıdan. Kelimeler de ağzımdan çıkıveriyor o an:<br />
<br />
"Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.<br />
Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar. Gitsinler."<br />
<br />
Şiirin gerisi bizi anlatmıyor artık. Biz bir şiirin ilk iki dizesi ediyoruz ancak.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-30364372553639554782013-04-20T00:29:00.000+03:002013-04-20T00:29:07.104+03:00Macera No -6-Özlediğimi söyleyemediğim biri var uzun zamandır. Tek istediğim biraz çilek tarlası, biraz da rakı sofrası halbuki. Fantastik gibi ama biraz da anasonlu.<br />
<br />
O gece söylemek isterdim ama cesaretim yoktu; bir kadeh bir insanın eline ancak bu kadar yakışabilirdi.<br />
<br />
Ve alkol tüm güzelliklerin anasıydı o gece.<br />
<br />
<br />
Sonra gidiyorum dedi. Takvim bana geç kaldığımı söylüyordu. O kadar geç kalmıştım ki, gitme demeye hakkım yoktu.<br />
<br />
O gün söylemek isterdim ama cesaretim yoktu; bir bilet bir insanın eline ancak bu kadar yakışmazdı.<br />
<br />
Ve kolumdaki dahil tüm saatler durmuştu o mevsim.<br />
<br />
<br />
Gün bugün olmuş; ben hala durgun, hala durmuş bekliyorum olduğum yerde. O uzaklardan geçip gidiyor ara sıra.<br />
<br />
Gidip özlediğimi söylemek isterdim ama cesaretim yok.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-80284789142467177342013-04-19T23:05:00.000+03:002013-04-19T23:05:12.919+03:00NasırGün gelecek, sana niye bu kadar değiştiğini soracaklar. Neden bu kadar acımasız olduğunu, nasıl bu kadar vurdumduymaz olabildiğini soracaklar. Vereceğin cevap senin cevabın olacak. Yaşadıklarınla şekillendirdiğin bir cümle sunacaksın onlara. Sadece bir cümle yeterli olacak.<div>
<br /></div>
<div>
Kendini bildin bileli kimseyi üzmeden mutlu olmaya çalışıyorsun. Mutsuzluğunun tek sebebi de bu çaban aslında. Kimseyi üzmeden nasıl mutlu olabilirsin ki? Birilerine sırtını dönmeden diğerlerinin yüzünü nasıl görebilirsin?</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Unutma; hayatında attığın her gol sonrasında, sen sevinirken çimler üzerinde üzüntüyle diz çökmüş insanlar olacak.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İnsanoğlunun bencil olduğunu senden daha önce anlamış -bir şekilde anlatılmış- kişilerin arasında kalmış fedakar bir çocuk olman uzun sürmeyecek, merak etme. Kendinden verdiğin her şeye rağmen yalnız bırakılacaksın. Yalnız başına hayatta kalmayı öğreneceksin. Düştüklerinde el uzattığın insanlar, sen düştüğünde orada olmayacaklar ve sen kendi kendine ayağa kalkmasını öğreneceksin. Avlanacak, tuzaklar kuracak, her hareketinde kendini güvenceye alacaksın.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Acımasız olmayı, vurdumduymaz olmayı öğreneceksin. Karnını doyurmak için öldürdüğün hayvanın, egonu doyurmak için yaraladığın insanın acısını düşünmeyeceksin.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ayakta durabildiğinde duyacağın ilk soru bu olacak: "Niye bu kadar değiştin?"</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdi bana soruyorlar; "Niye bu kadar değiştin?" diye. Benim de bir cevabım var artık.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
"Hepimiz başkalarının acılarından besleniyoruz."</div>
Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-16946111389480462452013-03-15T03:01:00.000+02:002013-03-15T03:01:16.547+02:00Hayra Alamet DegilNe zaman bir kedi miyavlasa dedem gelir aklıma.<br />
<br />
Hep aynı zamana denk gelir bu gidişler. Ya öncesinde yağar yağmur, ya arkasından. Ama illa ki yağar.<br />
<br />
Güneşin cesaretlendiği, bulutların esaretinden kurtulduğu günlerde gelir bu gidişler. Yağmurun geldiğini görmeyesin diye esmiştir ılık rüzgar. Ve sırılsıklam olmak üzere gömlekle çıkmışsındır dışarı.<br />
<br />
Derin bir nefes alırsın sokağa çıktığın gibi. Bahar havasıdır sanki.<br />
<br />
Bilir misin bilmem ama, ölüm iyiliği derler ya hani?Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-9113592719844385952013-02-27T04:36:00.000+02:002013-02-27T04:36:39.947+02:00Beyaz Çiçeklere Basmadan Çizgilerde Yürümek-Kime diyorum?!<br />
<br />
O an fark ettim, onun konuşmasına değil de halının desenlerine odaklanmış olduğumu.<br />
<br />
+Efendim?<br />
<br />
-Boşver! Ha sana anlatmışım, ha duvara. Bir şey fark etmiyor en nihayetinde.<br />
<br />
Etmiyor hakikaten. Tartıştığımız konu o kadar anlamsız ki, şu an telefonda konuşuyor olsak, senin her dediğine "He." derken, halının çizgilerine basmak suretiyle evin ortasında bir dikdörtgen çizip duruyor olurdum herhalde.<br />
<br />
-Ben gidiyorum!<br />
<br />
Hâlâ başka şeyler düşündüğüm için kendime kızmalı mıyım acaba? Anlamsız bir sebepten doğan anlamsız bir tartışmanın içinde bırakıldım ve bu tartışmaya bir anlam veremediğim için terk ediliyorum. Halının desenleri üzerine düşünmenin doğurduğu sonuca bak.<br />
<br />
+Dur.<br />
<br />
-Ne?<br />
<br />
+Ne bileyim, sen gidiyorum deyince refleks olarak şey ettim. Neyse git sen, boşver. Ha seni dinlemişim, ha halıyı incelemişim. Bir şey fark etmiyor en nihayetinde.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-70964650388725401832013-02-10T02:32:00.001+02:002013-02-10T02:32:32.070+02:00Macera No -5-1) Benim derdimin olmadığı, seninse nefes alamadığın zamanlardı. Senin derdin benim derdim olmuş; hatıralarımızı, acılarımızı denize dökmüştük o gün. Üflesem uçacakmışsın gibi zayıf, üflesen denizi dalgalandıracakmışsın gibi doluydun. Rüzgâra karşı son sigaranı yakmış, gerisini çöpe atmıştın. Ayyaşın teki, şarap parasını çıkarmak için bize dinî kitaplar satmaya çalışmıştı. Ellerimizdeki biraları gösterip, "İnsanı günaha sokma abi." demiştik. Gülmüştük arkasından. Laf lafı açmış, açılmadık sandık kalmamıştı o gün.<br />
<br />
2) Hastalıktan yataktan çıkamadığım zamanlardı. Benim için gecenin köründe nöbetçi eczaneye gidip antibiyotik almıştın. Soğuk algınlığı ilaçlarına rağmen üzerimden bir ay boyunca atamadığım hastalığı, senin aldığın antibiyotikle atlatmıştım. O gece gelişin sayesinde daha neleri atlattım bilemezsin. Zifiri karanlıkta kaybolduğum o zamanlarda beni o karanlıktan çıkaran eli bana sen getirmiştin. El senin elin değildi belki ama sen olmasan o el gelmezdi, biliyorum. Ha, bir de; az tribün yapmadık seninle. Tezahüratın en can alıcı yerini, ciğerleri sökülene kadar bağıran adamdın sen. Rengimin rengiyle tuttuğu nadir adamlardandın.<br />
<br />
3) Hatırlıyor musun; yıllar önce, aynı zamanda "yalnız adam" oluvermiştik ikimiz de. İki yalnız adamdık biz, Beyoğlu'nun ortasında. Beyoğlu'nun yavrusunda, bir masada oturmuş birbirimize özlemlerimizi anlatıyorduk. Özlemlerimiz farklı kişilereydi belki ama aynı şeylereydi. İkimiz, masada dertleştikçe birer omuz oluyorduk. Ayakta durmak için dayanabileceğimiz birer omuz...<br />
<br />
Bilirsin; konuşmayı beceremediğimden, yazılara sığınırım.<br />
Sana tek söyleyeceğim şey şu:<br />
Karşısında ağladığım az adam vardır benim. Arkasından ağladığım kadar az...<br />
<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="http://www.youtube.com/embed/WTh-U3rK91o" width="420"></iframe>Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-59582238499474255382012-12-31T03:17:00.001+02:002012-12-31T04:01:33.322+02:00Yaz KızımDeğer vermek suç değil. Merhametli olmak suç sayılıyor. Çoğunluk öyle sayınca, biz de öyle saymış oluyoruz ister istemez. Oysa merhamet güçtü eskiden, anlamlıydı da. Şimdiyse atmadığımız her tokat, dönüp dönüp yüzümüze çarpıyor.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Dinlemek suç değil. Anlatmak suç sayılıyor. Çoğunluk bize kulaklarını tıkayınca, biz de dinlememiş sayılıyoruz. Oysa anlatmak paylaşmaktı eskiden, değerliydi de. Şimdiyse kurduğumuz her cümle, dönüp dolaşıp ayaklarımıza takılıyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Zeki olmak suç değil. Fazla düşünmek suç sayılıyor. Çoğunluk düşüncenin suç olduğuna inanınca, biz de suçlu sayılıyoruz. Oysa düşünceler uğruna ölünürdü eskiden, yaşanırdı da. Şimdiyse kafamızda beliren her düşünce, dönüp gelip bizi boğuyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
İnsanlar "Her şeyin hak ettiği değeri görmesi gerektiğine inanıyoruz. Ama bu dünya öyle bir dünya değil." diyorlar.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bense biz nasıl olursak dünya da öyle olur sanıyordum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Anladım ki öyle olmuyormuş.</div>
Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-4081643399283776542012-12-23T03:10:00.000+02:002012-12-23T03:10:25.183+02:00ArafDuydum ki, ucu bana dokunan cümleler kuruyormuşsun arkadaş meclislerinde. Meclis oylamasıyla reddediliyormuş varlığım. Kamuoyununsa bu oylamalardan, bu oyunlardan hiç haberi yok.<div>
<br /></div>
<div>
Çok yalansız, az korkulu, fazlaca da müstehcen bakışların olmasaydı, bu iş buralara hiç gelmezdi bence.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bakılamayacak kadar parlak bir ışık gibi acı veren bir güzellikti seninki.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yaylı bir çalgıyı yalvartabilecek parmaklarının şiddet yanlısı dokunuşları, insanlığın cehennem algısını değiştirebilirdi. Ve insanı kendinden geçiren, kendinden vazgeçiren kokun ise insanın sonunu getirebilecek tadın habercisiydi belki de.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sesin, bu cehennemin ortasında akan berrak bir nehir gibiydi o zamanlar benim için.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Şimdiyse o kadar değişti ki her şey. Seninle ilgili her şey bana cenneti hatırlatırken, sözlerin sanki bu cennetin ortasında akan ateşten bir nehir gibi kirletti bu görüntüyü.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ne kokun, ne dokunuşun ne de bakışın kaldı artık bende.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Duydum ki hala bilincini zorlayan sanrılarda beliriyormuşum. Yani ben her zaman olduğu gibi bir varmışım, bir yokmuşum.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Biliyorum ki; senden sonra ben, var olmayanların diyarında kaybolmuşum. Hep yanmışım, hiç olmuşum.</div>
Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-27117856828865357302012-11-17T01:37:00.001+02:002012-11-18T03:19:59.929+02:00O Sırada, Bilinmeyen Bir Galaksideİki renk var, görüyorum. Gördüğüm deniz, gördüğüm güneş sanki senin içinde. Ama güneş dediğim ışık değil, ateş. Deniz dediğim su değil, sadece mavi. Üzerinde yaşam olup olmadığı merak edilen bir gezegensin sen. Bense, yıllar önce amatör bir gök bilimci tarafından fark edilip isimlendirilmiş, etiketli bir göktaşıyım.<br />
<br />
Çok galaksi gezdim, çok yörünge çizdim yıllar boyu. Çok fazla gezegen gördüm, çok fazla yaşam. <br />
<br />
Kimi içine çökmüş, kimiyse çevresinde devasa gezegenler döndüren yıldızlar gördüm.Yandıkları için mi kimse yaklaşmıyor, yoksa kimse yaklaşmıyor diye mi yanıyorlar, bilmiyorum.<br />
<br />
Çıplak gözle görebileceğin kadar yakınından geçiyorum ilk kez. Ömürde bir kez bu kadar yakın olabiliyormuşuz, gök bilimciler böyle söylüyor.<br />
<br />
Çarpışmazmışız, öyle diyor yine gök bilimciler. Ben senin yakınından geçip gidermişim. Belki bir-iki med cezir yaratırmışım okyanuslarında. İçinde yüzdüğüm boşluktaki hayatıma son vereceğini bile bile çarpmak istediğim tek gezegensin sen. Ama çarpmazmışım, çarpamazmışım. Senin çekimini çekirdeğime kadar hissediyorken, boşluğa doğru süzülmek zorundaymışım.<br />
<br />
Gözümü senden ayırıp boşluğa bakıyorum arada bir. Gözle göremeyeceğin kuyruklu yalanlar dönüyor etrafında, bilesin. Muhtemelen haberin yoktur senin. Bazı şeyleri söylemezler çünkü gök bilimciler.<br />
<br />
Sanki yavaş yavaş yaklaşıyoruz birbirimize. Atmosferin yüzeyimi yakıyor.<br />
<br />
Anlayacağın, gök bilimcilere bile güven olmuyorken, çarpışmayacağımızın sözünü veremiyorum.<br />
<br />
Yaklaştıkça yanıyorum...<br />
<br />
Yandıkça yaklaşıyorum...<br />
<br />
Yaklaştıkça...<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://2.bp.blogspot.com/-hCS7atpTrkw/UKg1pFtUQSI/AAAAAAAAAGw/u4yfNYr5p84/s1600/00025117_700.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="250" src="http://2.bp.blogspot.com/-hCS7atpTrkw/UKg1pFtUQSI/AAAAAAAAAGw/u4yfNYr5p84/s400/00025117_700.jpg" width="400" /></a></div>
<br />Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-11202950887838685332012-10-07T03:46:00.000+03:002012-10-07T03:46:55.028+03:00YokkuşağıGüneşin etrafında dolaşan sinekler, yıldız yağmurları, ay tutulması ve gökten düşen bir takım renkler...<br />
<br />
Uçuşan sesler yakalıyorum. Bir elimde kalem, diğer elimde kırmızı. Sesler renklere dönerken zihnimde, ben dünyayı boyuyorum düşüncelerimle. Öyle ki; denizler turuncu, gökyüzü turkuaz, ağaçlar ise hala yeşil bende. Sen şeffafsın, bunu bil. İçini görebildiğim şekilde değil ama. İçin de şeffaf. O kadar yoksun ki bu renklerin içinde, o kadar olmaz.<br />
<br />
Her telden, her metalden tat var ağzımda. Dalgalarımda zil sesleri var. Hepsi o kadar ayrı, o kadar net çalıyor ki her kıyıya vuruşta, sen olsan kulaklarını tıkardın bu güzellik karşısında. Gözlerini kapatmazdın, hayır. Çünkü o kadar güzel ki renkler, o kadar olur.<br />
<br />
Şimdiyse biraz kırmızı, sadece biraz kırmızı lazım bana. Renklerimin solmasını sadece o engelleyecek, biliyorum. Ama kırmızı tutuluyor. Kırmızıyı güneş tutuyor hep. Kırmızı o kadar gerçek, o kadar hayat ki, o kadar işte.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-75807650478828193832012-09-19T20:28:00.002+03:002012-09-19T20:28:45.464+03:00Lan Oğlum Böyle YapmaYapma böyle be oğlum! Ne olmuş yani yalnızsan? Gittiler işte. Hatalarından, tavırlarından dert yandığın insanların hepsi gitti. Daha dün şikayet ediyordun. Ne oldu şimdi?<br />
<br />
Üzüleceğini düşünmüyordun biliyorum. Ama işte kocaman bir kaya yutmuşsun gibi oturuveriyor içine. Sanki onlar gitmemiş de, sen içindeki o ağırlıkla çok gerilerde kalmışsın gibi geliyor. Dur be oğlum! Koyverme kendini öyle hemen. Bakarız bir çaresine.<br />
<br />
Sen daha önce hiç gitmedin mi? Gittin, biliyorum. Hem de kim bilir kaç kez. Onlara bakıp "Onlar niye benim gibi üzülmediler?" diyorsun, biliyorum. Üzüldüler. Sadece sen görmedin. Çünkü biri giderse, eninde sonunda giden de kalan da üzülür oğlum, unutma bunu.<br />
<br />
Hani demiştin ya, "Bir daha o saflığı bulamayacağız abi." diye? Haklısın, bulamayacağız. Aramanın anlamı yok. Biz de değiştik be oğlum. Kirlendik, kirlettik. Hangi saflıktan bahsediyoruz?<br />
<br />
Şimdi kendini çok yalnız hissediyorsun, biliyorum. Çevrendekiler birer birer uzaklaşıyormuş gibi geliyor. Sana küçük adımlarla yaklaşan insanlar, şimdi koşar adım uzaklaşıyormuş gibi.<br />
<br />
Hiçkimse kalmayacak oğlum. En sonunda yanında, yanımızda kimse kalmayacak. Sana daha önce de söylediğim gibi:<br />
<br />
Giden gidecek, ama kalan sağlar bile bizim olmayacak.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-57848202665270950682012-07-16T04:50:00.001+03:002012-07-16T05:24:36.389+03:00Çıglıkların SenfonisiÇocuk heyecanı ile sevmelere oluk oluk kanıyoruz. Aşk tanrısı dedikleri, kana susamış bir canavar aslında ya; biz melek yüzüne hürmeten açıyoruz kalbimizi. "Belki" diyoruz.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
"Belki" diyorum, sen o gün o kaldırımdan inerken. "Belki bana geliyordur." Sen karşıdan karşıya geçmek için sana verilen izni sonuna kadar kullanmak üzereyken bir kamyon çarpıyor bana. Kan revan içinde şaşırıyorum güzelliğine.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Ardından hafifçe duyulan bir müzik eşliğinde yürüyorsun kaldırımda. Bu anı tamamlayan o hafif melodi bile güzelliğine saygısından birkaç adım geriden takip ediyor seni. Adımlarının, savrulan saçının sesi karışıyor müziğe. Bir süre sonra dinlemeye doyamadığım bir kadın oluveriyorsun. Gülümsüyorsun parçanın en alengirli yerinde, nakaratında belki.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Sonra dönüp bana bakıyorsun. Hayal meyal hatırlıyorum o anı. Koşmaya başlıyorsun. "Belki" diyorum o an. "Belki bana geliyordur."</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Eğiliyorsun, yanağımı okşayıp gözlerime bakıyorsun. Yüzünde anlamsız bir dehşet ifadesi. "Kim, ne yaptı sana?" diye soruyorum, "İyi misin?" diyorsun. "Beni boş ver, sen..." derken yüzün kayboluyor. Kan doluyor gözlerim. Gerisi zifiri kırmızı, gerisi hikaye oluyor o an.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Yolun yarısına bile gelmemişken; yaş yetmiş ya da yetmemiş, hiç önemi kalmıyor.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bedenimden ölü aşklar çıkıyor otopside. (Kendimi bildim bileli kanardım zaten.) İç kanamadan ölmüş diyorlar benim için.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/_xCykdpQhXe8/TMagrCww3gI/AAAAAAAAPDQ/k8NOyWdKApE/s1600/FridaKahlo-The-Accident-17-September-1926.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" height="298" src="http://1.bp.blogspot.com/_xCykdpQhXe8/TMagrCww3gI/AAAAAAAAPDQ/k8NOyWdKApE/s400/FridaKahlo-The-Accident-17-September-1926.jpg" title="" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: xx-small;">Kaynak: <a href="http://l-aquoiboniste.blogspot.com/2010/10/accident.html">http://l-aquoiboniste.blogspot.com/2010/10/accident.html</a></span>
</div>
</div>Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-4819740162276777512012-07-10T02:37:00.001+03:002012-07-10T02:46:48.024+03:00Gerçeküstü Gibi Ama GerçekBir tırnağın kırılmıştı belli ki. Törpülü ve ojeli olması bunu saklıyordu belki ama değiştirmiyordu. Kadehi tutan diğer elindeyse 1159 yıllık Fransız özgüveni...<br />
<br />
Kalabalığın ortasında kendine özgü bir duruşun vardı. Duruşundaysa biraz sancı, biraz tırnak sızısı, çokça cesaret...<br />
<br />
Hayata diş gösterir gibi gülüyordun o akşam.<br />
<br />
O kadar güzeldin ki; bir insana kulağını kestirebilirdin.<br />
<br />
<br />
Seni yazmak istiyorum fakat ne söylesem fazla anlamlı geliyor. Bir resmi yazmak mümkün olsaydı yazardım elbet. Ama ne bir resmi ne de seni kelimelere dökmek mümkün değilken senin resmini yazmak...<br />
<br />
Sen tanrının yarattığı en ihtişamlı sanat eseriyken; benim, aciz kelimelerle tanrıya rakip olmayı denemem bile mümkün değil.<br />
<br />
O gece öyle güzel, öyle masalsı ve öyle mutluydun ki; gerçeküstü güzelliğinle yarattığın tragedyayı, saçlarınla komedya haline getirdin.<br />
<br />
-Bilirsin; kan, komedyada gösterilir.-<br />
<br />
Çünkü ben o gece sana geldiğimde sevgilim, saçlarından kan fışkırıyordu.Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-57351835253388387512012-06-03T06:25:00.000+03:002012-06-11T16:12:53.539+03:00iz<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Dönüp dönüp aynı noktaya geldiğini hissettin mi hiç? Her şeyin değişmeye başladığını sanıyorken bir anda yolun başında arkanı yasladığın duvara çarptığın oldu mu? Yine aynı nefes darlığı, yine aynı iç sıkıntısı. Yol gözümde büyüyor. Yol uzun. Yol uzak.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Koşarak çıktığın bir kapının, kaçtığın odaya açıldığı oldu mu hiç? Tırmandığın merdivenler bodrum katına çıktı mı? Yine aynı derinlik, yine aynı sessizlik. Karanlık içimde büyüyor. Karanlık derin. Karanlık dipsiz.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Bitmesini istediğin bir gecenin ardından başka bir gecenin doğduğu oldu mu? Yeni bir gün ümidiyle gökyüzüne baktığında güneş hariç tüm yıldızları gördüğün ama güneşi, güneşini göremediğin ya da? Yine aynı uğultu, yine aynı soğuk. Gece benim üzerime doğuyor. Gece sonsuz. Gece ağır.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br class="Apple-interchange-newline" />Görmek istemediğin bir insana her köşebaşında rastladığın oldu mu hiç? Kafanı çevirdiğin her yerde, hatta gözlerini kapattığında bile onun bakışını üzerinde hissettiğin oldu mu? Yine aynı rastlantı, yine aynı kader. Dünya etrafımda dönmüyor. Ama dünya küçük. Dünya alçak.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Yol biter, yazı kalır dediler. Gece bitti, izi kaldı.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Aşk olsun dediler. Oldu. Dünya durdu, sızı kaldı.</span>Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-22017049809544038422012-05-23T16:46:00.001+03:002012-06-06T00:12:40.685+03:00Ritüel<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;">Öylece duruyorum iskelede.</span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;">Bana sarılışının üzerinden bana göre üç yıl, saatime göre üç dakika geçmiş. O kadar insanın arasından bütün ışıltınla görüyorum seni. Geminin kıçındaki açıklığa oturmuş bana bakıyorsun gülümseyerek. Sana baktıkça, zoraki gülümsemem de yerini alıyor yavaş yavaş suratımda. Ne zaman el sallasam bilemiyorum. "Bak ben burdayım! Sen ne kadar uzağa gidersen git, ben burda olacağım! Senin için!" anlamında bir el sallamaya gerek var mı, yoksa bu işi ayrılığın "Haydi bakalım. İşte gidiyorsun." kısmına mı bıraksam bilemiyorum.</span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;">Aklıma önceki gidişler geliyor. Gidişlerin değil, gidişler. Her gidenin ardından, şu an durduğum yerden el salladım ben. Bu bir ritüel haline geldi artık benim için. İbadet eder gibi, belirsiz aralıklarla el sallıyorum aynı noktada, farklı kişilere. Gitmek de senin gibilerin ritüeli olsa gerek.</span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;">Sen o gülümsemenin arkasında neler düşünüyorsun acaba? Gideceğin yer mi var aklında; yoksa kaçmak istediğin yer mi? Birazcık ben var mıyım acaba? Senin hikayende sadece bir iskele babasıydım belki de. El sallayabilen bir iskele babası...</span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;">Denize kıyısı olan bu semtte doğdum ve bu semtin sınırları dışına hiç
çıkmadım. Senin gibi güzel kadınlarla burda tanıştım ve hepinizi aynı yerden uğurladım.
Gittiğiniz yerlerin hiçbirini görmedim, gittiğiniz insanların hiçbirini
tanımadım.</span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;">İskeleden son halatlar da çekildi gemiye. Ben, her zaman yaptığım gibi, adı en çok yanlış yazılan şairlere sığınıp birkaç mısra okudum içimden:</span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<blockquote class="tr_bq" style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit; font-size: large;">Ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu <br />
Kırkmaları morsalkım göz kapakları saydam <br />
Çok vapurun battığı bir liman orospusu <br />
Bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam <br />
Ay ışığında deniz akordeon solosu <br />
Pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam </span></blockquote>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>
<div style="color: #fff2cc;">
<span style="font-family: inherit;">Ve "Amin" niyetinde bir el sallamayla bitirdim ibadetimi.</span></div>Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-46309301261297678312012-05-15T04:17:00.002+03:002012-06-05T01:05:02.707+03:00Gök Dilimi<span style="font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Hepimiz bir şeyler istiyoruz. Bir şeylerin gerçekleşmesini istiyoruz, bekliyoruz. O şeylerin içinde diğerlerinden ayrı "tek bir şey" oluyor kesinlikle. İşte o tek bir şey, hiçbir zaman olmuyor. Olduramıyoruz. Öyle istiyoruz ki onu, o olsa, diğerleri zaten kendiliğinden olacakmış gibi geliyor.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Hayallerimizin peşinden gitmemiz öğretildi hep. Biz hep hayallerimizin peşinden gittik, hayallerimiz de alıp başını gitti hep. Gecenin en parlak yıldızı gibi. Onu fark etmemek imkansız. Ona ulaşmak da öyle. Bazen de büyüyünce öğreniriz, bizim gördüğümüzün, o yıldızın yıllar önceki hali olduğunu. O yıldız hala var mı, orada duruyor mu, onu bile bilmiyoruz.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Hayallerimiz yaşıyor mu? Yoksa ulaştığımızda elimizdeki tek şey ölü doğmuş bir bebek mi olacak acaba?</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Kolayca ulaşılabilecek hayaller hayal bile değil. Önemli olan dokunamayacağımız, daha doğrusu başkalarının dokunamayacağı, bizim de dokunamayacağımızı düşündüğü hayallere ulaşmak. Kimsenin dokunamadığı şekilde dokunmak, kimsenin hissetmediği dinginlikle ilk adımı atmak, sınırı geçmek...</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Sınırı geçmekten kastım, ileri gitmek. Kimsenin göstermediği bir cüretle, aslında var olmayan ama var saydığımız sınırları geçmekten bahsediyorum. Herkesin gözü önünde, sınır nöbetçilerinin silahları bize doğrultulmuşken o dikenli telleri geçmeye cesaret etmekten bahsediyorum.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Bizim için diğerlerinden çok ayrı olan o "tek bir şey", dikenli tellerin ötesinde duruyor çoğu zaman. Uzaktan izlemek ya da yara bere içinde de olsa, son nefesinde de olsa ona ulaşmak bize kalmış.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Sen! Evet sen! Eğer cesaretin yoksa çekil kenara!</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Ben koşarak geliyorum zira. Eğer istediğim orada değilse, gerekirse uçarak gideceğim.</span>Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2904021076937037663.post-38988084776473780012012-05-10T01:46:00.001+03:002012-06-05T01:05:10.820+03:00Biraz Soluk Sarı, Biraz da Eski Yeşil Tadında (Önemi Olmayan Etkenlerin Hikayesi)<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Başladığın yerin bir önemi olmaksızın atarsın adımını. Önemli olan varacağın yerdir. Varacağın yer ise muammadır. Önüne serilmiş yollar ve önünden çekilen insanlar karanlıktır. Hava her zaman olduğundan daha yoğun, daha ağırdır. Ne hızlanan ne de yavaşlayan adımlarla devam edersin yoluna, yalın ayak.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Toprağın davetkârlığını, asfaltın dinginliğini, çeliğin soğuğunu hissedersin ayaklarında. Önüne bakarsın, nerede olduğunun bir önemi olmaksızın.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Sonra bulutların arasına dalarsın. Gideceğin yerin aydınlığının işaretiymiş gibi gelir bulutlar; daha bir güçlenirsin. "Güneşe yürüyorum sanki." dersin ama yolun hala karanlık, görüşün hala bulanıktır.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Güneş batmaya yeltenir bir süre sonra. Tereddütte gibidir. O tereddütle fark edersin doğal olmayan şeyleri.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Yerdeki bulutlar, çelikten yollar ve cıva gibi yoğun olan hava...</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Rüyada olduğuna inanırsın bir an. Buna rağmen yürümeye devam edersin, rüyada ya da gerçekte olduğunun bir önemi olmaksızın.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Güneş doğar, batmadığı halde.</span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;"><br /></span><br />
<span style="color: #fff2cc; font-family: inherit;">Gözlerini kırpıştırarak bakarsın etrafına. Bulutsuz bir günde, yolun kenarında uyanırsın. Nereden geldiğinin hâlâ bir önemi yoktur. Gideceğin yer ise hâlâ belli değildir.</span>Baran Aşıkhasanoğluhttp://www.blogger.com/profile/06526286821682637183noreply@blogger.com0