14 Eylül 2010 Salı

Stockholm Sendromu


"Bu sendroma adını veren olay 1973 yılında Stockholm'deki başarısız bir soygun girişimi sonucu ortaya cıkmıştır. Kreditbanken isimli bir bankayı soymaya kalkan soyguncular kuşatılınca bankada bulunan 4 kişiyi rehin almışlar ve altı gün boyunca direnmişlerdir. Altı günün sonunda polis operasyonu sırasında rehineler kurtarılmaya aktif olarak direnmişlerdir. Daha sonra ise soyguncular aleyhine tanıklık etmeye de yanaşmamışlardır; hatta para toplayıp savunmalarına yardımcı olmuşlardır. Bu olaydan sonra psikolojide benzer rehine-rehinci olaylarındaki yakınlaşmaları tanımlamak için kulanılan bir deyim haline gelmiştir.
(eben, 30.05.2002 19:53 ~ 06.06.2002 23:09)"

Aşk dediğimiz şey bir tür Stockholm Sendromu.

Hayatınıza beklemediğiniz anda giren, hayatınızı altüst eden kişiye sevgi beslemek, ona bağlanmak, onun iyiliği için emek vermek ve hatta onun size kötülük yaptığını iddia eden insanlara karşı onu savunmak...

"Ben kalbimin öyle attığını daha önce hiç hissetmemiştim." demişti bir arkadaşım. Olay da buydu zaten, asıl özlenen kişiler değil, hissedilenlerdi. Ama o hissedilen duyguları da O'ndan başka birinde bulmak istemeyişimizdi bizi bağlayan. O, hayatımıza beklenmedik bir anda girmiş, bizi rehin almış, bir süre direnmiş ama sonrasında teslim olmuştur. Biz ise onun yaptığının kötü bir şey olduğunu görmek yerine inatla onu savunmuşuzdur.

"Böyle olmasını o istemedi."
"O aslında böyle şeyler yapacak bir insan değil."
"Hayır, o beni rehin almadı"
"Hayır onun amacı benim canımı yakmak değildi."

Kalbimiz aklımızın önüne bir set çekmiş, bizi gerçeklerle yüzleşmekten alıkoymuştur. O, bizim canımızı yakmış, hatta canımızı almış gitmiştir.


Biz yeniden canlanırız, yeniden rehin alınırız. Rehin alınmak için doğmuşuz sanki. Hatta rehin alınmak için ölebiliriz.

2 yorum:

  1. beğendim baran. muse'un şarkısını da anmak gerek heralde burda, severim, seversin, bilirim.

    bir de bir yorum. yanlış anlama sakın. kendimi övmek de değil. hani çook uzun zaman önce kendi yazdığın ve bulup okuduğunda "aa bunu ne zaman yazmışım ki?" dediğin ama gene de dokusunda kendi tarzını bulabildiğin anlar, yazılar olur ya. öyle hissettim bu yazını okurken. güzel yani.

    hadi selametle!

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ettim faborsky =) böyle düşüneceğinden adım gibi emindim zaten.

    YanıtlaSil