15 Şubat 2012 Çarşamba

And The Oscar Goes To...

Eğer hayatımız bizim başrolünde oynadığımız filmler olsaydı, şu an benim filmimde baş karakterin en çaresiz hissettiği anlardan biri olurdu herhalde. Bir sinema klişesi ümit ederek, çaresiz anlardan sonra güzel şeyler olacak mı diye beklemenin manası olduğunu düşünmüyorum. Hayatımız kimilerine göre başrolünü oynadığımız filmler olsa da, bana göre gerçeklerden ibaret bir kurgu. Hollywood klişeleri içeren, onlarca olasılığın bir araya gelmesiyle mutlu sonla biten filmler gibi değil...

Gerçekler içinde doğaçlama oynadığımız hayat bize her dalda oscarı kazandırmıyor elbette. Zaman zaman düşük performansla, zaman zaman mükemmel bir ustalıkla doğaçladığımız rolümüz çoğu zaman alkıştan başka hiçbir şey getirmiyor. Bazı dallarda her yıl "hayat oscarları"nı alıyor olabiliriz, ya da en azından adaylığımız olabilir; bunun yanında henüz alamadığınız dalda bir oscar alabilmek için performansınızın zirvesine çıksanız da, adaylar listesinde bile adınızı görememeniz, sizi kendi filminizdeki en çaresiz anlara sürükleyebiliyor.

Bazen ne kadar uğraşsanız da, hayat o daldaki "hayat oscarı"nı size vermiyor. İşte bu yüzden hayat bir film olamayacak kadar gerçek diyebilirim. Maalesef...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder