9 Ağustos 2013 Cuma

Istanbul'a Deliriyorum, Gözlerim Kapalı

Ben bir gecenin sonunda gökyüzüne bakıyordum ve dünyanın bütün sokak lambaları bana sönüyordu.

Çok ışıklı, çok çatışmalı bir şehrin yükseklerinde bir binanın en yüksek katının geceleyin görülmeyen deniz manzarası eşliğinde çok yalnız, çok korkak, çok çaresiz bir çocuğu oynuyordum.

Aldatıcı ışığa direnen yıldızları kaçırılmış bu gecede ben kendimle ilgili sorulardan bir tek "Okuduğumuzu anladık mı?" kısmına takılıyordum ve altını üstüne getirip defalarca okuduğum bilincimin anlaşılır bir tarafı olmadığı sonucuna ulaşıyordum.

Evlerin sönen ışıkları eşliğinde kapanan gözlerimin perdelerine işlenmiş bir suretle bitiriyordum ben o zamanlar her geceyi. Nedense o gece, özlediğim surete rağmen kapanmayan gözlerim bana şehri izletiyordu. Ve ben, 15. yüzyıldan kalan bir tablonun en can alıcı figürleri gibi havada süzülen iki martı eşliğinde deliriyordum.

Ya bir tek ben vardım ya da bir tek ben yoktum bu şehrin içinde.

Delirmenin eşiğinde kapandı gözlerim. Gördüğüm suretin canlı gülüşü dudaklarında, heyecanlı bakışı gözlerindeydi her zamanki gibi. Bir insanın göz kapağını öpmesi ne kadar imkansızsa, o kadar imkansızdı işte o dudaklara ulaşmak o gece.

Delirmenin eşiğinde bir çift dudaktan bile yoksundum. Uyumayı reddeden zihnimin bulanık derinliklerinde birkaç kuş yumurtası çatlıyordu ve ben bunun yeni bir hayatın habercisi mi, yoksa kırılan hayallerin bıraktığı izler mi olduğunu bilmiyordum.

Delirmenin eşiğinde öylece duruyordum. Bundan sonrası alabildiğine delilik olsa ne güzel olur diyordum.

Alabildiğine delilik, ne güzel.

2 yorum:

  1. "Bir insanın göz kapağını öpmesi ne kadar imkansızsa, o kadar imkansızdı işte"

    güzelmiş. =)

    YanıtlaSil