7 Kasım 2010 Pazar

Döngü

Gözlerini ayırmadan güneşe bakıyordu çocuk. Başını başka yöne çevirdiğinde, güneşin parlaklığından dolayı hala gözünün önünde kalan o siyah noktayı görmek hoşuna gidiyordu. Tuhaftı belki ama zevkliydi. Güneşe baktıktan sonra okumak için çabaladığı kelimeleri bile göremiyordu, çünkü tam baktığı yerde siyahtan yeşile dönen, sanki devamlı hareket eden bir küre görüyordu. Gözlerine zarar verdiğinin farkında bile değildi belki ama yine de vazgeçemiyordu. Dönüp dönüp güneşe bakıyor, sonra bir şeye odaklanmaya çalıştığında tekrar tekrar o küreyi görüyordu...

Ben de öyle bakıyordum işte O'na. O'na baktıktan sonra başımı çevirip başka bir şeye odaklanmaya çalışsam bile yapamıyordum. İşin ilginç tarafı -çocukça belki de- bundan zevk alıyordum. O'na uzun uzun baktıktan sonra, başka birinin gözlerine baktığımda, göz rengini bile ayırt edemiyordum. Gözlerime olmasa da, ruhuma zarar verdiğimin farkında olarak mütemadiyen O'na bakıyordum.

Mevsimine göre, ne kadar uzun sürerse sürsün, gün er ya da geç bitiyor. Güneş battıktan sonra yavaş yavaş kendinize gelmeye başlıyorsunuz. Gölgelerin farkına varıyor, ay ışığında daha net görüyorsunuz her şeyi. Karanlık bazen daha çok şey anlatıyor bize. Aydınlık göz kamaştırıp, her şeyi daha parlak gösterip bizi kandırırken; karanlıkta gerçek yüzleri görüyoruz.

Her günün doğuşundan batışına kadar çocuklaşıp, akşamında kendimize dönüyoruz. Sonra da buna -nedense- aşk diyoruz.

2 yorum:

  1. Güzel ifade, güzel yazı. Ellerine sağlık.

    Ve fakat;

    neye aşk dediğini gözden geçirmen dileğiyle :)

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Eren =)

    O genel bir ifade aslında, yaşarken öyle olduğunu sanıyoruz maksatlı. Ama o şekilde yazarsam da fazla gerçekçi ve sıkıcı olur diye düşündüm. Böylesi daha hoş bir son olmamış mı ama? =)

    Teşekkür ederim tekrar eleştiri için =)

    YanıtlaSil