11 Mayıs 2011 Çarşamba

Küf

İnsanlar tanıyorum. Aynı zamanda insanları tanıma fırsatı buluyorum. Elimden geldiğince her türlüsünü tanımaya çalışıyorum en azından. Hayatımın geri kalanında yaşanacak hayal kırıklıklarını kabul edilebilir, belki de atlatılabilir hale getirmek için yapıyorum bunu. İnsanlara değer veriyorum. Bunu yapmak zorundayım. Çünkü değer verdiğim insanlardan dolayı başıma gelecek kötü olaylara da hazırlanmalıyım hayatım boyunca. Son birkaç gündür farkettiğim şey ise şu: Hayatında büyük bir yere (en azından yeteri kadar büyük bir yere) sahip olmadığım insanlar, ihtiyaçları oldukça beni en yakınındaki insan olarak görecek; istedikleri mutluluğa sahip oldukları anda da kendisine yeni oyuncak alınmış bir çocuğun eski oyuncağına olan ilgisini yitirmesi gibi, beni bir kenara koyup hayatına onunla devam edecek. Bunun (onlar için) en acı tarafı ise; yeni oyuncağı kırıldığında eskisiyle oynamaya başlayan çocuğun hislerine benzer şekilde, o kişiler bana geri döndüğünde benden aynı samimiyeti göremeyecek olmaları. Bu belki beni de üzecek ama değer verdiğim insanın bana oyuncak muamelesi yapması kabullenebileceğim bir şey değil; hiçbir zaman da olmayacak.

Eskiden beni dinleyen, verdiği değeri bana hissettirmeye çalışan insanların, zaman geçtikçe benden uzaklaşmasına yardımcı olmam ise engelleyemediğim bir durum. Çünkü değer verdiği insanların mutlu olması için çaba sarfeder her insan. O mutlu olduğu anda rafa kaldırılmak çok olasıdır. Bu, kabullenilebilir olmasa da anlaşılabilir. Yine de o insanın hayatında sadece bir rafta durmak, onun hayatını uzaktan, içinde olmadan izlemek can acıtır. Çünkü insanın raf ömrü bir gün bile değildir. Rafta durmadığı sürece hayat boyu var olabilir, ama rafa kaldırıldığı anda görevi sona ermiştir. Öğrenci evinde dolaba atılmış bir yemek gibi küflenecek, ve zamanı geldiğinde, karın acıktığında, faydalı olabilir hiçbir tarafı kalmayacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder